FT Yazarı Rachman: İran’da Rejim Değişikliği Bombalarla Değil, Müzakereyle Olmalı

Financial Times’ın dış politika başyazarı Rachman’a göre, İran’da değişim kaçınılmaz, ancak bu değişimin yolu ülkenin havadan bombalanması değil, çünkü İslam Cumhuriyeti’nin askeri müdahaleyle yıkılması, daha büyük felaketlere yol açabilir.

FT Yazarı Rachman: İran’da Rejim Değişikliği Bombalarla Değil, Müzakereyle Olmalı

İran İslam Cumhuriyeti’nin sonu geliyor olabilir mi? Yurtiçinde sevilmeyen, İsrail saldırılarına hedef olan ve başında 85 yaşında bir ruhani lider bulunan İran rejimi kırılmaya yatkın görünüyor. 2022’de başlayan hükümet karşıtı gösteriler vahşice bastırılmış, yüzlerce kişi sokaklarda vurulurken binlercesi hapse atılmıştı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’daki muhaliflerle temas kurmaya çalışıyor ve askeri harekat tehdidinde bulunsa da İran’a özgürlüğün “çoğu kişinin düşündüğünden daha erken” geleceğini öngörüyor.

Netanyahu İran'da Rejim Değişikliği İstiyor

Netanyahu’nun iddiasına göre, İran’daki rejim değişikliği bütün dünyanın yararına olacak. İran rejiminin uluslararası ilişkilerdeki kötü adam olduğu ortada. Hamas, Hizbullah ve Husiler gibi şiddet yanlısı milis örgütlerini destekliyor. Suriyeli diktatör Beşar Esad’a askeri destek ve Ukrayna’yla savaşan Rusya’ya füze sağlıyor. Netanyahu’nun ABD’deki nüfuzu düşünülünce, öne sürdüğü argümanların sağ Cumhuriyetçilerden kabul görmesi kaçınılmaz. Ama onlarla sınırlı kalmayabilir. Le Monde’un haberine göre bir Fransız diplomat, “İsrailliler öncülüğünde tarihi bir ana, İran rejimi için sonun başlangıcına doğru gidiyor olabiliriz” ifadelerini kullandı.

İran'da Rejim Değişikliği Batı İçin Memnun Edici Bir Gelişme Olur

İslam Cumhuriyeti’nin yıkılması, İran, Rusya, Çin ve Kuzey Kore’den oluşan “düşman ekseninin” işbirliğine dair kaygıları giderek artan demokratik Batı için teoride memnun edici bir gelişme. İran’ın yeniden siyasi özgürlüğe kavuşması, ülkenin dünya ekonomisine tekrar entegrasyonu anlamına da gelecek.

Saldırılar Halkı Birleştiriyor

Ancak gerçek dünyada, İran’da “rejim değişikliği” çağrısı yapanlara çok temkinli yaklaşmak için birçok sebep var. Birincisi, değişikliğin nasıl olacağı meselesi. İranlı protestocular geçmişte rejime karşı birçok kez ayaklandı ve her seferinde toplu halde öldürüldü veya tutuklandı. Rejimi çökerteceği kesin olmamasına rağmen böyle bir umutla İran’ı ve kritik altyapısını bombalamak da hiç ikna edici bir strateji değil. Olası İsrail ve ABD saldırıları, yurtiçindeki muhalefete yardım etmek yerine halkın bayrak etrafında toplanmasını sağlayıp rejime ilaç olabilir. Vatansever İranlılar, dış düşmana karşı bir olmak için kendi farklılıklarını görmezden gelebilir.

1953 İran Darbesinin Hatırası

ABD ve İngiltere’nin 1953’teki İran darbesini desteklediğini her eğitimli İranlının bildiği düşünülünce, olası bir ABD müdahalesinin ters tepme ihtimali daha da yüksek. İranlılar daha önce rejime karşı ayaklandıklarında öldürüldü veya tutuklandı. İsrail ve ABD saldırıları muhalefete yaramaz. İran rejimi bir şekilde çökse bile yerine daha iyisinin geleceğine dair kesinlikle hiçbir garanti yok. Orta Doğu’da son on yıllarda birçok diktatörlük zorla iktidardan indirildi. Çoğu örnekte sonradan gelenler daha da baskıcı çıktı. 1979’da İran Devrimi Şah’ı ülkeden kovduktan sonra yaşananlar da buna dahil.

Kitap Tavsiyesi: “Losing the Long Game”

ABD’nin Orta Doğu’daki müdahalelerinin acı karnesini anlatan yeni bir kitap var: “Losing the Long Game: The False Promise of Regime Change in the Middle East” (Uzun Vadede Kaybetmek: Orta Doğu’da Boşa Çıkan Rejim Değişikliği Vaatleri). Kitabın yazarı Philip Gordon, şu anda Kamala Harris’in ulusal güvenlik danışmanı ve Beyaz Saray’ın mevcut krizle başa çıkma planlarına son derece hakim. Ayetullahları devirmek için doğru zaman olduğunu düşünecek kadar aptal olanlar varsa, Gordon bunlara kitabından birer tane verse iyi olur.

Gordon, ABD’nin on yıllardır Irak, İran, Afganistan, Mısır ve Libya’da rejim değişikliği fikri yüzünden aynı tuzağa düşüp durduğunu anlatıyor. ABD her seferinde sürgündeki liderlerin (ve 2022’de Netanyahu’nun Irak hakkındaki) iyimser varsayımlarını doğru kabul ediyor ama “çöküş sonrası kaçınılmaz olan kaosu öngöremiyor.” Gordon’un dediği gibi, “Nerede bir rejim yıkılsa ortaya bir politika ve güvenlik boşluğu çıkıyor ve iktidar mücadelesi başlıyor.” İktidar mücadelesinin kazananları genellikle en özgürlükçü ve hoşgörülü değil, en acımasız ve en iyi silahlanmış gruplar oluyor. Güvensizlik ortamı bir yandan da insanları akrabalarının veya hiziplerin yanına sokulup kamplaşmaya ittiğinden iç savaş ihtimalini artırıyor.

Rejim Devrilirse Teokrasi Güçlenebilir

Tıpkı Irak gibi İran da farklı etnik ve dini grupların bulunduğu bir yer. Otokratik rejimler devrildiğinde ortaya çıkan güç boşluğu, çoğu zaman komşu ülke ve grupları da içine çekerek şiddeti bütün bölgeye yayıyor. Tüm bu uyarılar, Hizbullah yönetiminin yıkılmasından sonra Lübnan’da yeni bir siyasi düzen kurulacağı yönündeki umutlar için de geçerli. Öte yandan Batı politikasının rejim değişikliği hedefine karşı çıkmak da çok karanlık bir sonuca yol açabilir: İranlılar sonsuza dek baskıcı bir teokraside yaşamak zorunda kalabilir ama bu abartılı bir kötümserlik olur.

Esas mesele İran’da değişimin olup olmayacağı değil, nasıl gerçekleşeceği. İranlılar ve Orta Doğu için en iyi ihtimal, İslam Cumhuriyeti’nin günün birinde işgal veya devrim değil, barışçıl müzakere yoluyla tarihe gömülmesi. Son on yıllarda Polonya, Güney Afrika ve Şili gibi ülkelerde görülen demokratik geçişlerin en başarılıları, kuşak değişimi veya dünya siyasetindeki kaymalar sonucu otokratik hükümetlerin muhaliflerle masaya oturup görüşmesiyle mümkün oldu. İran’da teokratik sistemin içinde faaliyet gösteren reformist siyasetçiler hep oldu. Ama İsrail’le girişilen savaşın tutucuları güçlendireceği kesin. İran’a değişim gelmeli. Ama değişime giden yol hava bombardımanlarından geçmiyor.